Olimpiyat mı Olimpiyad mı?

Cüneyt E. Koryürek

 

Benim bütün yazılarımda Olimpiyad Oyunları'nı, Olimpiyat değil Olimpiyad diye yazarım. Zira bu oyunlar, Yunanistan'ın Olimpia yöresinde her dört yılda bir yapılmış olup, bu dört yıl araya da Olimpiyad denir. Dünyanın her ülkesinde bu kelime "d" ile yazılırken. nedense bizde "t" ile yazılmaktadır. Resimde gördüğünüz madalya, Türkiye Milli Olimpiyad Komitesi tarafından, bu komiteye üye olan kişilerin otomobillerinin bagaj kısmına üç yerden vida ile tutturulması için verilmiştir. Gördüğünüz gibi Olimpiyadlar "d" ile yazılmakta. Kim bilir ne zaman birisi "d" yerine "t" kullanmaya başlamış ve Türkiye de bu kelimeyi "t" olarak kullanan

tek ülke olmayı becerebilmiştir.

 

 

 

 

Dopinli mi Değil mi?

 

Cüneyt E. Koryürek

 

Tam "Bitti" derken, umutlarımızı bağladığımız ve temizliğine inandığımız bir Dünya Şampiyonu, Olimpiyad Şampiyonu ve hatta bir Dünya Rekortmeni doping aldığı iddiasıyla itham ediliyor ve bizler de şaşırıyoruz."Acaba, bütün bu dünya ve Olimpiyad Şampiyonları dopingle mi bu başarılara erişiyorlar?" diyerek kendi kendimize soruyoruz. Bazılarımız daha da ileri giderek, "Temiz" diye tanıdığımız bazı şampiyonların doping almalarına rağmen yakalanmadıklarını iddia ediyorlar. Hangi sporu seviyorsanız sevin, mutlaka sizin aklınıza da takdir ettiğiniz bazı sporcular için "Acaba?" diyerek gözünüzün önünde bir soru işareti beliriyor. Metre ve kronometre ile ölçülebilen yarışmalardan oluşan atletizm de, atletlerin birinci gelmesi yanında, katıldıkları her yarışmada bir dünya rekoru kırması bekleniyor.Son 30 yıldır, atletizm gerçekten kabiliyetli atletlerin çok para kazanabildikleri ve sporu bir meslek haline döndürdükleri de görülüyor. Bu duruma göre genç atlet para kazanmak için her yarışmada birinci gelmek ve ara sıra da olsa, dünya rekoru kırmak amacıyla yarışıyor. Artık atletizm yarışmalarında, atletler birbirleriyle değil, sanki anti-doping uzmanlarının bilmedikleri yeni doping maddeleri bulan ve el altından piyasaya süren laboratuvarlardaki doktorların arasındaki bir yarış gibi. Herkesin aklına takılan soru,"Acaba atletler şampiyon olmak için mi, yoksa şampiyonluklarını sürdürmek için doping alıyorlar?" oluyor.Bazı uzmanlara göre her iki sürede de şampiyon atlet doping alıyor.

 

Uluslararası spor sahalarında doping olayı ilk kez 1960 Roma Olimpiyadları'nda ortaya çıkmıştı.Bir Danimarkalı bisikletçinin yarış sırasında ölmesi basında "Güneş çarpmış" diye yorumlanmıştı.Şampiyon olmak için atletler zamanında dopingle yetinmemişler ve Press adlı iki Rus kız kardeş 1960'larda katıldıkları Olimpiyadlar'da 80 metre engelli ve atmalarda altın madalyaları toplamışlar ve durumları biraz şüpheli göründüğünden sex test'ine tabi tutulacaklarını öğrenince de, "Aldığımız madalyalar bize yeter, biz emekli oluyoruz" diyerek atletizm sahalarından çekilmişlerdi.

 

Başka bir doping ithamı,1972 Münih ve 1976 Montreal Olimpiyadları'nda 5.000 ve 10.000 metrelerde ikişer altın madalya kazanan Finlandiyalı atlet Lasse Viren için ortaya atılmıştı. Viren, Münih'deki 10.000 metre finalinde yarışın ortasında düşmesine rağmen ayağa kalkmış, yarışa devam etmiş ve önündekileri geçerek yarışı kazanmış bir de dünya rekoru kırmıştı. Viren bununla da kalmadı ve birkaç gün sonra 5.000 metreyi de

kolayca kazandı.

 

Viren'in bu başarısı Münih'e kazanmak için gelmiş diğer ülke atletlerinin hoşuna gitmedi ve koştuğu ayakkabıların üzerindeki markayı televizyon kameralarının önünde sergileyen ve 100 milyonlarca kişi önünde bu ayakkabı markasının reklamını yapan Viren'in bu tutumu basında epey tenkit edildi ve bazı kişiler Viren'in "Kan dopingi" yaptığını iddia etmekten kaçınmadılar. İddiaya göre Viren, yarışmalardan çok önce kendinden alınan kanı donduruyor ve yarışmalar öncesi sistemine tekrar sokarak kanında daha fazla oksijen olmasını sağlıyordu.

 

Viren hakkındaki bu ithamlar pek uzun sürmedi. Zira Viren, 1972-76 arasında hiç bir önemli yarışta başarılı olamadı. Ama, 1976 Montreal Oyunları'nda ,Viren yine bazılarının hayret, bazılarının takdir ve pek çok kişinin de şüpheli bakışları karşısında 5.000 ve 10.000 metre koşularında birer tane daha altın madalyayı kazanıverdi. Doğal olarak, "Kan dopingi" ithamı gene ortalarda dolaştı ama pek inanan olmadı.

 

Sen de mi Johnson?

 

Atletizmdeki asıl doping olayı 1988 Seoul'da yaşandı. Kanadalı sprinter Ben Johnson, bir yıl önceki dünya şampiyonasında sergilediği başarıyı burada da gösterdi ve rakibi Amerikalı Carl Lewis'i ikinci kez geçmekle kalmadı ve kendine ait dünya rekorunu yeniledi. Johnson'ın koştuğu derece 9.79 gibi adeta inanılmaz bir rekordu. Yarışın son 20 metresinde, Carl Lewis iki kez sağına bakıp Johnson'ın nasıl kendini bu kadar arkada bırakabileceği sorusunu kendine soruyordu. Yarış bitince tüm stadyum ayağa kalktı. Başta Ben Johnson, tüm stadyum sevinçliydi.Tek kişinin suratı asıktı ve bunun adı da Carl Lewis idi. Lewis surat asmakla kalmadı yarış sonrası gazetecilere bazı atletlerin dopingle koştuklarını anlattı. Lewis isim vermiyordu. Ama, herkes anladı ki Lewis Johnson'ı itham ediyordu. Basın toplantısında bulunan biz gazeteciler Lewis'in bu ithamlarını sportmenliğe yakıştırmaktık ve kendisini kınadık.

 

Ama, Lewis haklıydı.Zira yarış bitiminden 36 saat sonra Ben Johnson'ın doping aldığı açıklandı, altın madalyası alınıp Lewis'e verildi ve bir dünya rekoru daha kitaplara geçmeden uçtu ve gitti.

 

Ben Johnson'ın atletizm hayatı söndü.Carl Lewis daha sonraları 100 metrede bir dünya rekoru kırmakla kalmayıp 1984,1988,1992 ve 1996 Olimpiyadları'nda uzun atlamada dört altın madalya sahibi olarak dünya spor tarihinde yerini aldı. Ama, hepimizin suçladığı Ben Johnson'ı geçerek Seoul'da herkesin takdirini kazanan Lewis hakkında bu olaydan 15 yıl sonra bir kitap yazan takımın doktoru, Seoul Olimpiyadları'nda yarışan atletlerin dopingli olarak sahaya çıktıklarını ve bunlardan bazılarının 16 madalya kazandığını itiraf etti. Satırlar arasını okumasını bilenler bu 16 madalyanın birkaç tanesini kazanan Lewis'inde dopingli olduğunu bildi. Ama, aradan uzun yıllar geçmiş, olaylar unutulmuş, iyiler ve kötüler birbirine karıştırılmıştı.

 

Doping Kokusu

 

Bu yılın başında yapılan bir yarışmada 100 metrede Olimpiyad ve Dünya Şampiyonu olan Amerikalı Justin Gatlin'in Jamaikalı sprint yıldızı Asafa Powell'ın 9.77'lik dünya rekorunu egale etmesiyle atletizm severler adeta havaya sıçradılar. Bu mesafede de birbirine eşit ve girdikleri her yarışta dünya rekorunu tehdit edebilecek iki kabiliyeti birkaç kez görebileceklerini umdular. Bu arada Gatlin, sıcak ve samimi ifadeleriyle BBC televizyonunda dünyaya hitap ederek, sporun temiz olmasını ve dopingsiz koşulmasını isteyen bir konuşma yaptı ve seyredenlerin hepsini de inandırdı. Ama, birkaç hafta sonra Nisan ayı içinde yapılan bir doping test'inde Justin'in dopingli çıktığı açıklandı ve bu sporu seveleri bir kez daha şaşırttı.

 

Genel de seyirci, geçmiş zamanlarda bir yarışmaya giderken rakiplerin birbirleriyle çekişeceklerini ve o gün formda olanın galip gelmesini seyredeceğini biliyordu. Ama son 25 yıldır, bir atletizm yarışmasına giden atletizm-sever, yarışanların arasında mutlaka birilerinin veya hepsinin dopingli olabileceğini düşünüyor. Yukarıda değindiğim gibi, atletizm sahalarında artık atletler değil, sanki yeni doping ilaçlarını bulan laboratuvarlar birbirleriyle yarışıyorlar.Dünyada doping olayına verilen önem Seoul Olimpiyadları'ndan sonra epey yoğunlaştı. Anti-doping kuruluşları hemen hemen her önemli yarışmada hazır bulunuyorlar ve yıl içinde belirli düzeylere erişmiş atletlere,önceden haber vermeden ve sabah akşam demeden gidip idrar test'i yapıyorlar.Hatılayacağınız gibi Süreyya Ayhan ve Yücel Kop, ansızın gelen IAAF yetkilileri ile tartışmışlar ve idrar örneği vermede direndikleri için Süreyya iki yıllık boykot cezasına çarptırılmıştı.

 

Peki, Dünya Rekorları ? 

 

Seoul'dan önce epey gevşek olan doping kontrollerinden sıyrılmış olan bazı atletlerin kırdıkları dünya rekorlarının bazılarının bugün dahi yanına yaklaşılamıyor. Bayanlarda 100 metreden 800 metreye kadar olan rekorlar hala kırılamamış durumda. Erkeklerde gülle ve disk atmada yeni bir rekortmen hala ortada yok. Seoul'dan sonra kırılan bazı dünya rekorlarının sahiplerinin de doping test'inde yakalanamayan şanslı kişiler olduğu kanısı da hala ortalarda geziniyor.

 

Bu arada, IAAF işi çok daha ciddi tutarak dopingli atlet kadar onun antrenörü ve yarışmaları yöneten menejerinin de sorumlu tutulması ve doping bulunduğu takdirde onların da cezalandırılması konusunda bir karar almış durumda. Aslına bakılırsa, doping alan atletlerin hepsini yakalamak imkansız. Şansı olmayanlar yakalanıyor, şanslılar da rekor kırıp, para kazanmaya devap ediyorlar.--Yakalanıncaya kadar! 

 

Bütün bunlara rağmen bir müddet sonra IAAF'ın bu çok zor işi bırakıp doping alınmasına izin vereceği günlerin gelmesi de başka bir ihtimal.Bakalım kovalayan yorulacak ve kaçan'ı kovalamaktan vazgeçecek mi?